1 Eylül 2011 Perşembe

içimde ısınan çakıl taşıma...

seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde 
bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar...



Bedri Rahmi ne güzel demiş zamanında.Özlemle beklediğim eylül ayı sonunda geldi, çattı. Yazdan bunalmak, sonbaharın hüznüne kavuşmak değildi derdim. Memnunum bu mevsimden her zaman ama işte sevdiğin kişiden, şehirden biraz da özgürlüğünden uzakta kalmak demek biraz da yaz...Hele ne yapacağını bilmeden geçen yaz günleri, fena halde yoruyor insanı. Beklenen cevaplar, yeni başlanacak yüksek lisans, iş bulur muyum ki acaba, araya kaçamak bir tatil de sokuşturur muyumki bu güzel eylül ayına soruları bırakmıyor yakanı tıpkı sıcaklar gibi. 


Neyse işte güzel eylül cici eylül geldi... Eylül okulların açıldığı, yeni dönemlerin başladığı, yazlıktan memlekete, memleketten üniversite şehrine göçlerin yaşandığı ay...Özlenenlere kavuşulan ay...Bir heyecan, bir toparlanma oluyor insanda haliyle hem ruhen hem fiziken. Değişimler oluveriyor zorlamadan. Biliniyor ki bu ayda değişim kaçınılmaz. Doğa bile soyunurken yeşillerinden, dert edilmiyor taşınmalar, yeni ortamlar, yeni insanlar... Bu gücü buluyor insan kendinde. İşte şairin de dediği gibi eylül ayı uyandırıyor bu hisleri bende bu aralar, içimde bir kıpırtı, bir heyecan, yenilikler bir yana bu değişimin içinde beraber olmak içimi ısıtan, gözlerimi parlatan, sesime neşe veren... 

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Güzel bir şarkı ve yaz yağmuru..

Ağustosun ilk günü.. Sıradan bir yaz günü. Ama boğan bir sıcak yok. Sessiz sakin bulutlanan gökyüzü. Sanki aşık olduğu yeryüzüne öylece bakmaktan sıkılmış. İçindekileri söyleyemeyecek kadar duygusal, naif.. Varoluştan bu yana sürüyor belki de onun bu gizli aşkı..Belki de sevgilisi güneş parladıkça, ona göz kırpan, üzerindeki tüm canlıları sevgiyle besleyen toprak farkında bile değil onun. Gökyüzünün göz yaşlarıyla beslerken ruhunu, sadece güneşli günlerin özlemini duyumsuyor. İşte bir yaz günü, gizli aşkının karşılıksız olduğunu bilerek bir hüzün bulutuna kapılır gökyüzü. Sanki Carla Bruni'den dinlediğim http://www.youtube.com/watch?v=XvyMG0z0FZY&feature=related gökyüzünün kendi kendine söylediği bir yandan da göz yaşlarına hakim olamadığı bir şarkı.
bana hayatlarimizin bes para etmedigi soyleniyor
gullerin actigi gibi bir anda geciyorlarmis
bana akip giden zamanin acilarimizi giyinen pisligin teki* oldugunu soyleniyor, buna ragmen biri dedi ki..

beni hala seviyormussun
beni hala sevdigini bana biri soyledi
bu mumkun olabilir mi? 

bana kaderin bizimle bir guzel dalga gectigi soyleniyor 
bize hicbir sey vermedigi ve herseyi vadettigi 
oyle gozukuyor ki mutluluk elimizin uzanabilecegi bir yerde (uzaklikta) 
o halde elimizi uzatalim ve deli olalim
buna ragmen biri bana soyledi.. 

ama bana hala beni sevdigini mi soyledi?
tam olarak hatirlamiyorum, gece gec bir saatti, 
hala sesi duyuyorum ama cizgilerini (hatlarini) artik goremiyorum 
"sizi seviyor, bu bir sir, size bunu soyledigimi ona soylemeyin" 
goruyorsun, biri bana soyledi..

beni hala sevdigini, bu bana gercekten soylendi mi?
hala beni sevdigin, bu mumkun olabilir mi?

bana hayatlarimizin bes para etmedigi soyleniyor
gullerin actigi gibi bir anda geciyorlarmis
bana akip giden zamanin pisligin teki* oldugunu soyleniyor, 
uzuntulerimizi ustune giyiyormus
buna ragmen biri dedi ki..

Anlamı  bir o kadar güzel olmasına rağmen, fransızcanın büyüsüyle daha da güzelleşen bir şarkı ve güzel bir yaz yağmurunun hissettirdikleriydi bunlar. O güzel serinlikte bu büyüye kapılmamak mümkün olabilir miydi zaten...

31 Temmuz 2011 Pazar

Güzel bi buluşma..

Güzel bi buluşma.. 2002'de liseye beraber başlayıp, o ilk gençlik yılları heyecanlarını birlikte paylaşmış insanlar seneler sonra bir arada.. Bir masa etrafında.. Kahkahalar bu kez çiçeği burnunda öğretmenlerin oturduğu bir masadan yükseliyor.. Eskiden öğretmenler odasında neler konuşulduğunu merak edenler şu anda bir nevi o odanın içindeler.. Gündemi oluşturanlar atamalar, yeni başlanan işler, henüz iş arayanlar, yüksek lisansa devam edenler ve her zamanki gibi son dedikodular..

Hayata tutunmaya çalıştıkça, elimize batan dikenler.. Sesimizi çıkarmaya çalıştıkça, hastanelerdeki sus işareti yapan hemşireleri örnek almış binlerce insan.. Adım attığımız her alanda bir engel.. Onu yapamazsın. Bunu yapamazsın. Deneyimsizsin, işe alınamazsın. Stajyersin, adam yerine konmazsın. Fakülteyi bitirirsin ama ünvanına layık olamazsın kpss'yi geçmeden. Atanamazsın. İstediğin yerde çalışamazsın. Yeni bir işe kalkışsan, sen zaten ne anlarsın. Hangi toplumda bu kadar engel konulur yeni adım atmak isteyen gençlere.. Bu kadar 'hoş' bir ortamda kalmak istemeyen, yurtdışı seçeneklerini değerlendirenleri sonuna kadar destekliyorum. Kalıyorlar da ne oluyor? Hep hüsran.

Bu karamsarlıklar kafamızda bir kenarda dururken, bir arada oluşumuzun da getirdiği mutluluk. Paylaşıldıkça değerlenen anlar. Soru işaretlerini bir kenara bırakıp, yaz sıcağında doğanın içinde bir kafede içilen buz gibi limonatalar, tadının sonuna kadar çıkarıldığı güzel sohbetler, buluşmanın fotoğraf kareleriyle ölümsüzleştirildiği anlar..Keyifli bir cumartesi günü :)

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Çok olmuş gelip içimdekileri kelimelere dökmeyeli..

Bir masalın içine düşmüşüm gibi sanki. Sesimi hiç çıkarmak istemedim buna. Sürüklenip gittim olayların içinde.

Mutlu bir masal aylardır içinde bulunduğum. Tadını doyasıya çıkardığım. 

Bir sabah uyanıp, takside Ankara tren garına gittiğimizi öğrendiğim, 
o sürpriz treni kaçırdığımızdan parklarda sabahın köründe el ele mutlu mesut dolandığım, 
Tunalı'da yeni mekanlar keşfettiğim, 
sevdiğimiz muffinleri yapmaya çalışıp kömür muffinler yaptığım, 
sesinin tınısındaki keyifsizliği farkedebildiğim bir iki şebeklikle sıkıntıları unutturduğum,
arkadaş kitabevinin puflarına oturup kucağımdaki kokoloji kitabından sorular yağdırdığım, 
birlikte Bahçeli sokaklarında ev baktığım, 
maketlerine yardım edeceğim diye işe başlayıp 10 dakika içinde uyuduğum, 
siparişlerimiz gelince hep onun seçtiği yemeğin daha güzel olmasından yakındığım, 
ders çalışacağız diye kapandığımız evin koridorlarında top koşturduğum, 
yanında ağlayıp zırlayabildiğim, çocukça mızıkçılık yapabildiğim,
saatlerce telefonda konuşabildiğim,
yanyana olamadığımızda deli gibi özlediğim..

Ben böyle bir masalın içinde devam ederken hayatıma, bir Sertab şarkısı dilimde gene. O zor günler eskidendi, geçti. O zaman aşık olduğum rüzgarlar esti,esti, geçti. Aşk seni bulabilir de, uzakta durabilir de. Bu sefer yanı başımda duran Aşk'a sevgiler...

23 Ocak 2011 Pazar

güzel olacak her şey..hem de çok güzel..

Hayattan ne beklediğini bilmek zor iş? Bunun cevabını bulunca mı mutlu olur, insanlar. Yoksa oluruna bırakıp, bir yerden bir yere sürüklenirken mi? Geçmişi çok kurcalamamak gerektiğini öğrendik de işte bir de geleceği kurcalamamayı öğrensek. Yani aslında ben sürüklenip gidince mutlu olabileceğimi düşünüyorum artık. Mutlu olduğum zamanlar, hep o bir koşuşturmanın içinde bir şeylerin farkına varabildiğim anlar. Yoğun bir hayata sahip olmak, yapacak şeylerin hep kafamda bir yanda durması tetikliyor beni hayata karşı. Bak, şuanda tatildeyim. Hiçbir şey yapmadan, sakin sakin nasılsa zamanım var diyerek yaydığım işlerle mutlu olamıyorum. Bir hafta önce, o karmaşanın içinde bunu da yarına yetiştirmem lazım derken; her gün gördüğüm arkadaşlarımdan biriyle bir araya sıkıştırılmış bir kahve molası beni tatmin edebiliyordu. İnsanın işi gücü olması güzel şey, işte. Yoksa gelecek planıydı, geçmişteki kurcalanacak anılardı derken duyulan pişmanlıklar, keşke şunu da deseydimler insanın peşini bırakmıyor.. Bu liste uzayıp gidiyor.Kısacık zaman, akıp gidiyor.
Yeni bir yıldaki, dileklerimi yılbaşında pek dile getirememiştim. Şimdi kendi adıma bu yılda hayatımda neleri değiştireceğimi, neleri yapmak istediğimi birbir yazacağım ki dönüp arada neler yapmışım bakıp, okuyabileyim. Bu yıl; artık kocaman bir kız olduğum için sadece kendi üzerimden gelecek planları yapacağım. Ardımda bıraktıklarım, benim hayallerime de değer veren insanlar olacak. Tadını çıkarmaya çalışacağım, her anımın. Çünkü bir daha aynı şansa sahip olmayacağım. Gözümü de yükseklere dikip, mutlu olmayı oralara koşullandırmıycam. Saçma sapan şeylere kafamı takıp, üzülmicem. suratımı olur olmaz asmıyacam. o zırt pırt girmeye çalıştığım depresyonları kenara kaldırıcam. Sonrasında her şey zaten çok güzel olacak...

11 Ocak 2011 Salı

yine yeniden..

yeni bir yıl.. beklentiler.. umutlar.. hep aynı başlangıçlar..
bu yıl hayatıma yön veren birinin hayatımdan çıkmasıyla başladı.. gitti.. gitmesi gerekiyordu, aslında benim çoktan gitmem gerekirken o gitti. iyi mi oldu; bilmiyorum. doğru ya da yanlış artık sıkışıp kaldığım kısır döngüden çıkıyorum. nefes alamıyordum ya, boğulmuştum o giderken. geçti. nefes alabiliyorum, yokluğu bana daha iyi geldi. yorulmuştum ya her şeyden, dinleniyorum. kimseyi suçlamıyorum, nefret etmiyorum onun yaptığı gibi. olması gerekenler oldu, gidenler gitti, içimizden kopanlar koptu. şimdi sadece huzur..sessizlik..